Değerli Meslektaşlarım,
Nükleer Tıp Seminerleri dergimizin hedeflerinden biri, bilimsel yenilikler ve değişen klinik uygulamaların ışığında, geleneksel Nükleer Tıp görüntüleme yöntemlerinde güncelleme yapmak ve bilgilerimizi tazelemek. Bu düşünceyle, sayımızın konusu olarak belirlediğimiz “Gastrointestinal Sistem Hastalıklarında Nükleer Tıp Görüntüleme Yöntemleri” Nükleer Tıpta bu değişimlerden en çok etkilenen uygulama alanlarından birisi. Sayının ilk yazısının başlığının yazarları Dr. Burak Demir, Dr. Nuriye Özlem Küçük ve Dr. Muhammet Halil Baltacıoğlu tarafından “Nostaljik Nükleer Tıp Uygulamaları” (1) olarak belirlenmesi bu açıdan oldukça anlamlı. Daha ucuz, radyoaktivite içermeyen laboratuvar yöntemlerinin geliştirilmesi; Bilgisayarlı Tomografi, Manyetik Rezonans Görüntüleme, Ultrasonografi gibi yüksek duyarlılık ve çözünürlük sağlayan görüntüleme yöntemlerinin kullanıma girmesiyle gastrointestinal sistemin değerlendirilmesine yönelik Nükleer Tıp tetkiklerinin bazıları neredeyse hiç kullanılmaz oldu. Tc-99m ile işaretli iminodiasetik asit türevleri ve Tc-99m sülfür kolloid gibi radyofarmasötiklerin teminindeki güçlükler de bu duruma katkı yaptı. Tüm bunlara karşın dinamik ve fonksiyonel görüntüleme yapma özelliğiyle Nükleer Tıp yöntemleri klinik pratikteki yerini kaybetmedi. Dr. Ecenur Dursun ve Dr. Elgin Özkan, yaklaşık 50 yıl önce uygulanmaya başlayan Gastrointestinal Kanama Sintigrafisinin uygulama yöntemleri ve çalışmaların nasıl yorumlanacağına dair yönergeleri özetledikleri yazılarında, bu yöntemin halen geçerliliğini koruduğunu gösterdiler (2). Hepatobiliyer Sintigrafinin akut kolesistit tanısında kullanımına ilişkin ilk klinik denemeler 1975 yılında yapıldı (3,4). Dr. Gizem Sütçü ve Dr. Çiğdem Soydal Hepatobiliyer Sintigrafisi başlıklı yazılarında, Batın Ultrasonografisi gibi radyasyon maruziyeti olmayan, kolay ulaşılabilir ve ucuz bir yöntemin olması nedeniyle zaman içinde bu endikasyon için kullanımı giderek azalan Hepatobiliyer Sintigrafinin, karaciğer cerrahisi öncesinde rezidü karaciğer dokusunun fonksiyonunun değerlendirilmesi gibi yeni kullanım endikasyonlarını vurguladılar (5). Dr. Mine Araz “Karaciğer Kan Havuzu Görüntülemesi ve Selektif Dalak Sintigrafisi” çalışmalarının yapılış tekniklerini özetledi ve özgül değerinin yüksekliğiyle radyolojik yöntemlere halen alternatif oluşturmalarını olgular eşliğinde gösterdi (6).
Konuk editörlüğü üstlenerek değerli çabalarıyla bu derlemenin oluşmasını sağlayan Sayın Dr. Kemal Metin Kır, aynı zamanda sayının son yazısında gastrointestinal motor fonksiyon sintigrafilerini değerlendirdi (7).
Başta konuk editörümüz olmak üzere bizlerle değerli bilgi ve birikimlerini paylaşan tüm yazarlarımıza teşekkür ediyor, bütün meslektaşlarımız tarafından sayımızın beğenileceğini umuyorum.
Saygılarımla,
Prof. Dr. Tamer ÖZÜLKER