Öz
Pozitron emisyon tomografisi/manyetik rezonans görüntüleme (PET/MR), PET ile elde edilen metabolik veya fonksiyonel görüntüleme bilgisi ile MR ile elde edilen anatomik ve fonksiyonel görüntüleme bilgisinin birlikte kullanımını sağlar. PET/MR, MR görüntülemenin üstün yumuşak doku rezolüsyonu sayesinde daha iyi lokal tümör (T) evrelemesi yapmak, hacmi değişen veya hareketli organlarda PET/bilgisayarlı tomografi (PET/BT) ile kıyasla daha az füzyon artefaktına sebep olmak ve daha düşük iyonizan radyasyon maruziyetine sebep olmak gibi farklı avantajlar sunar. Ürolojik kanserler arasında prostat kanserinde PET/MR'ın kullanımına dair yapılmış çalışmaların çoğu primer lezyonun gösterilmesi, T evrelemesi ve lokal nüksün gösterilmesi endikasyonlarında yapılmış olup PET/MR bu endikasyonlarda PET/BT’den veya tek başına MR görüntülemeden daha iyi bir alternatif sunmaktadır. Prostat kanserinin nodal ve metastaz evrelemesinde ise yapılmış sınırlı sayıda çalışma bulunmakta olup PET/BT’ye belirgin bir üstünlüğü gösterilememiştir. Mesane kanserlerinde PET/MR kullanımına dair az sayıda klinik çalışma bulunmakta olup PET/MR'ın primer tümörün gösterilmesi ve lenf nodu veya organ metastazlarının gösterilmesinde MR görüntülemeden daha yüksek doğruluğa sahip olduğu bildirilmiştir. En sık primer böbrek malignitesi olan renal hücreli karsinomlarda yapılan çok sınırlı sayıda çalışma ise renal lezyonların ayırıcı tanısında PET/MR'ın ümit vadettiğini göstermektedir. PET/MR'ın testis ve penis kanserlerinde kullanımına dair yeterli çalışma bulunmadığından bu tümörlere mevcut derlemede yer verilmemiştir.
Giriş
Prostat Kanseri
Prostat kanseri ülkemizde ve dünyada erkeklerde en sık görülen ikinci kanser türü olup kansere bağlı ölümlerde ise beşinci sıradadır (1, 2). Tüm kanserlerde olduğu gibi, prostat kanserinde de erken evrede tanı alan hastaların prognozu daha iyidir. Tanıda kullanılan konvansiyonel yöntemler serum prostat spesifik antijen (PSA) ölçümü, dijital rektal muayene ve transrektal ultrasonografi (TRUS) kılavuzluğunda yapılan prostat iğne biyopsisidir. TRUS biyopside, ultrasonografi (USG) rehberliğinde prostatın 12 ayrı bölgesinden örnekleme yapılır. Sonuçta biyopsi ile elde edilen Gleason skoru, serum PSA değeri, klinik tümör (T) ve lenf nodu (N) evresine göre risk sınıflaması yapılarak hastaların tedavisi şekillendirilir (3). Orta ve yüksek risk grubundaki hastaların klinik olarak önemli olduğu kabul edilir, düşük risk grubundaki hastalara ise aktif izlem seçeneği sunulabilir. Bu nedenle, doğru risk gruplamasının yapılması hem hastaları gereksiz agresif tedavilerden korur, hem de klinik öneme sahip hastaların belirlenmesini sağlar.
Her ne kadar tanıda önerilen standart yöntem TRUS biyopsi olsa da USG prostat lezyonlarını görüntülemede yetersizdir, bu nedenle TRUS biyopsinin yanlış negatiflik oranı yüksektir (4). Bu sınırlılığı azaltmak üzere, günümüzde multi-parametrik manyetik rezonans (mpMR) görüntüleme eşliğinde yapılan mpMR-TRUS füzyon biyopsileri sıklıkla kullanılmaktadır. Böylece prostat glandındaki lezyonlar mpMR görüntüleme ile saptanarak hedef tümör dokusu örneklenebilmektedir.
MpMR görüntüleme, prostat glandına yönelik yapılan T1-ağırlıklı (T1A) ve T2-ağırlıklı (T2A) anatomik MR sekansları ile difüzyon ağırlıklı görüntüleme (DAG) ve gadolinyum (Gd) kontrastlı dinamik MR görüntülemenin (Dk-MR görüntüleme) birlikte kullanımından oluşan bir tekniktir. MpMR görüntülemenin uygulanması ve raporlamasında standardizasyon sağlamak amacıyla Amerikan Radyoloji Koleji, Avrupa Ürogenital Radyoloji Derneği ve AdMeTech Derneği’nin birlikte hazırladıkları ve en son 2019 yılında güncellenen Prostat Görüntüleme-Raporlama ve Data Sistemi (PI-RADS v2.1) kullanılmaktadır (5). Buna göre prostat glandı ve seminal veziküller görüntüleme alanına girecek şekilde aksiyel planda ve sagittal veya koronal planda T2A görüntüleme, aksiyel T1A görüntüleme, yüksek b değerlikli (en az 1400 s/mm2) DAG ve Dk-MR görüntüleme yapılır. Prostat glandı periferal zonda baskın sekans DAG ve transizyonel zonda baskın sekans T2A görüntüleme olmak üzere, T2A, DAG ve Dk-MR görüntüleme verileri kullanılarak prostat glandında saptanan her bir lezyon için klinik olarak anlamlı kanser olasılığını gösteren 1-5 arası skor verilir (PI-RADS 1-5) (Şekil 1). Genellikle PI-RADS 4 ve 5 lezyonlarda klinik olarak anlamlı prostat kanseri riski yüksek olduğu için biyopsi önerilir.
Prostat biyopsisi adaylarında mpMR görüntülemenin klinik olarak anlamlı prostat kanseri saptamada negatif ve pozitif prediktif değerleri sırasıyla %63-98 ve %34-68 arasında bildirilmiş olup çekim tekniğinin optimizasyonu ve görüntüleri değerlendiren radyoloğun tecrübesi bu değerleri etkilemektedir (6, 7). Ayrıca, mpMR görüntülemenin duyarlılığı transizyonel zon yerleşimli tümörler, kribriform morfoloji varlığı, Uluslararası Ürolojik Patoloji Derneği grup 1 kanserler, biyopsi sonrası hemoraji, obezite varlığı, MR görüntüleme sinyal artefaktlarına neden olacak protez varlığı ve prostatit varlığı gibi pek çok durumda azalabilir (8, 9). Bununla birlikte, mpMR görüntüleme-TRUS füzyon biyopsisinin duyarlılığının ve doğruluğunun konvansiyonel TRUS biyopsilere kıyasla daha yüksek olduğu bildirilmiştir (10).
Prostat spesifik membran antijen (PSMA) bazlı radyofarmasötikler ile yapılan pozitron emisyon tomografisi (PET) prostat kanserinin evrelemesinde ve biyokimyasal nüks saptanmış hastada nüks veya metastatik odağın gösterilmesinde devrim yaratmış bir görüntüleme yöntemi olup hastaların tedavi yaklaşımını değiştirmiştir. Primer prostat lezyonunun görüntülenmesinde ve lokal evrelemede ise yeri daha sınırlıdır. Majistral uygulamaya izin vermesi nedeniyle galyum-68 (Ga-68) işaretli PSMA günümüzde daha fazla kullanılmakla birlikte flor-18 (F-18) veya teknesyum-99m (Tc-99m) gibi farklı radyonüklitlerle işaretlenmiş PSMA radyofarmasötikleri de bulunmaktadır. Prostat kanserlerinde PSMA ekspresyonu ile Gleason skoru ve tümör agresifliğinin doğru orantılı olduğu, benzer şekilde Ga-68 PSMA ile elde edilen standart tutulum değeri (SUV) ile Gleason skor arasında pozitif korelasyon olduğu bildirilmiştir (11). Bilgisayarlı tomografinin (BT) yumuşak doku kontrastının yetersizliği nedeniyle PET/BT ile elde edilen BT imajları prostat lezyonlarının karakterizasyonunda ve anatomik korelasyonda yetersiz kalmaktadır. Yanlış pozitif PSMA tutulumlarının ayırt edilmesi, PSMA eksprese etmeyen veya düşük hacimli lezyonların gösterilmesi, özellikle transüretral prostatektomi operasyonu uygulanmış hastalarda prostatik üretra aktivitesinden lezyon tutulumunun ayırt edilmesi, parsiyel hacim etkisi nedeniyle ekstraprostatik uzanım veya seminal vezikül invazyonunun değerlendirilmesi gibi durumlarda PSMA PET/BT’ye eşlik eden BT görüntüleme okuyucuya yeterince yardımcı olamamaktadır. PET/BT’nin prostat glandında bu sınırlılıklarını aşmada hibrit PET/MR görüntüleme iyi bir alternatif sunmaktadır (Şekil 2 ve 3).
Prostat Kanseri Tanısında ve Lokal İnvazyonun Değerlendirilmesinde PET/MR'ın Katkısı
Literatürde PSMA PET/BT ile mpMR görüntülemeyi primer tümör tanısında karşılaştıran pek çok çalışma bulunmaktadır. Sekizi Ga-68 PSMA-11 ile ikisi ise F-18 PSMA-1007 ile olmak üzere toplam 10 çalışmanın dahil edildiği yakın tarihli bir meta-analizde, primer prostat kanser tanısında hasta bazlı analizde, PSMA PET/BT’nin duyarlılığının mpMR görüntülemeden daha fazla olduğu [0,93 (%95 güven aralığı (GA): 0,9-0,96)’ya karşı 0,87 (%95 GA: 0,83-0,91), p<0,01], özgüllüklerinin benzer olduğu [0,54 (%95 GA: 0,23-0,84)’e karşı 0,47 (%95 GA: 0,23-0,71), p>0,05], eğri altında kalan alanın (AUC) PSMA PET lehine daha fazla olduğu (0,91’e karşı 0,84) bildirilmiştir. Lezyon bazlı analizde ise PSMA PET’in duyarlılığı daha yüksek iken [0,79 (%95 GA: 0,62-0,92)’ye karşı 0,63 (%95 GA: 0,52-0,74), p<0,001], özgüllüğü daha düşük bulunmuştur [0,71 (%95 GA: 0,47−0,90)’a karşı 0,88 (%95 GA: 0,81-0,95), p<0,05] (12).
Eiber ve ark. (13) Ga-68 PSMA PET/BT ile PET/MR'ı karşılaştıran ve 53 hastayı dahil ettikleri çalışmada mpMR görüntüleme, tek başına PET ve PET/MR'ın kanser odağını gösterme oranları sırasıyla %66, %92 ve %98; PET/MR'ın AUC’si hem mpMR görüntülemeden (0,88’e karşı 0,73, p<0,001) hem de tek başına PET görüntülemeden (0,88’e karşılık 0,83, p=0,002) daha fazla bulunmuştur. 2020 tarihli farklı radyofarmasötikler ile yapılmış bir meta-analizde ise primer tümörün gösterilmesinde PET/MR'ın duyarlılığı ve özgüllüğü hasta bazlı analizde sırasıyla %94,9 ve %62,5, lezyon bazlı analizde ise sırasıyla %61,5 ve %90,9 olarak bulunmuştur (14). Li ve ark. (15) PET/MR'ın primer prostat kanserinde mpMR görüntülemeye katkısını araştırmak üzere yine farklı radyofarmasötiklerle yapılmış [Ga-68 PSMA (n=6), F-18 Kolin (n=1), F-18 Florokolin (n=1) ve F-18 Flusiklovin (n=1)] toplam 9 çalışmayı dahil ettikleri 2019 yılında yayımlanmış bir meta-analizde PET/MR'ın tanısal performansının mpMR görüntülemeden daha iyi olduğu ortaya konmuştur (AUC=0,9311’e karşı 0,8403, p=0,0036).
Prostat kanserlerinde ekstraprostatik uzanım ve seminal vezikül invasyonunun varlığı tek başına hastanın evresini değiştirmektedir (T3a ve b, evre IIIb). Klinik T3 ve üzeri evre veya lenf nodu metastazı varlığı lokal ileri hastalık olarak sınıflandırılmaktadır ve hastaların tedavi yaklaşımını değiştirmektedir (16). Muehlematter ve ark. (17) 2019 yılında yayımladıkları çalışmada hasta bazlı analizde ekstraprostatik uzanımı göstermede PET/MR'ın duyarlılığının mpMR görüntülemeden daha fazla olduğu [0,69 (%95 GA: 0,67-0,70)’e karşı 0,46 (%95 GA: 0,42-0,50), p=0,04], özgüllüklerinin ise benzer olduğu [0,67 (%95 GA: 0,66-0,68)’e karşı 0,75 (%95 GA: 0,74-0,76), p=0,19] bulunmuştur. Seminal vezikül invazyonunun saptanmasında ise hasta bazlı analizde PET/MR ile mpMR görüntüleme arasında duyarlılık [0,55 (%95 GA: 0,51-0,59)’a karşı 0,35 (%95 GA: 0,26-0,44), p=0,20] ve özgüllük [0,94 (%95 GA: 0,93-0,94)’e karşı 0,98 (%95 GA: 0,98-0,98), p=0,07] değerleri arasında anlamlı fark bulunamamıştır (Şekil 4) (17).
Persiste Lokal Hastalık veya Lokal Nüksün Gösterilmesinde PET/MR'ın Katkısı
Radikal prostatektomi sonrası hastaların %5-20’sinde persiste lokal hastalık, mevcut metastazlar veya rezidüel benign prostat dokusuna bağlı persiste serum PSA yüksekliği saptanır (18, 19). Primer definitif tedaviden (radikal prostatektomi veya eksternal radyoterapi) sonra 10 yıl içinde ise, hastaların %20-50’sinde biyokimyasal nüks gelişir (20). Biyokimyasal nüks, definitif tedavi sonrası artan serum PSA düzeyleri olarak tanımlanır ve kesin mutabakat olmamakla birlikte genellikle PSA sınır değeri radikal prostatektomi sonrası >0,2 ng/mL, eksternal radyoterapi sonrası ise >2,0 ng/mL (Phoenix sınır değeri) olarak kabul edilir. Her iki durumda da lokal rezidü veya nüks tümör ile metastatik odağın lokalizasyonu tedavi planlaması için gereklidir (20).
Kılavuzlarda, biyokimyasal nüks saptanmış hastalarda önerilen konvansiyonel görüntüleme yöntemleri BT, MR görüntüleme ve kemik sintigrafisidir (21). Avrupa Üroloji Derneği (EAU) kılavuzu eksternal radyoterapi almış hastalara mpMR görüntüleme önermektedir. EAU, Avrupa Nükleer Tıp Derneği, Avrupa Radyoterapi ve Onkoloji Derneği, Avrupa Ürogenital Radyoloji Derneği ve Uluslararası Geriatrik Onkoloji Derneği’nin 2024 yılında ortaklaşa hazırladığı prostat kanseri kılavuzunda, persiste PSA yüksekliğinde (PSA >0,2 ng/mL) eğer tedavi kararını etkileyecekse Ga-68 PSMA PET önerilmektedir (zayıf kanıt düzeyi) (22). Aynı kılavuzda biyokimyasal nüks saptanması halinde ise radikal prostatektomi operasyonu uygulanmış hastalarda eğer tedavi kararını etkileyecekse PSMA PET görüntüleme önerilirken, radyoterapi uygulanmış hastalarda lokal kurtarma tedavilerine uygun ise mpMR görüntüleme (zayıf kanıt düzeyi), küratif kurtarma tedavilerine uygun ise PSMA PET/BT önerilmektedir (güçlü kanıt düzeyi).
MpMR görüntüleme ile radikal prostatektomi veya eksternal radyoterapi sonrası lokal nüksün saptanmasında standardizasyonun sağlanması için 2022 yılında Nüks Raporlama için Prostat Görüntüleme Sistemi (PI-RR) yayımlandı (23). PI-RADS sınıflamasına benzer şekilde, mpMR görüntüleme ile saptanan lezyonlara nüks olasılığına göre 1-5 arası skor verildi (PI-RR 1-5). PI-RR sınır değeri ≥3 alındığında, PI-RR’nin duyarlılık, özgüllük ve doğruluğu radyoterapi almış hastalarda sırasıyla %71-81, %74-93, %77-88; radikal prostatektomi operasyonu uygulanmış hastalarda ise sırasıyla %59-83, %87-100 ve %75-85 olarak bildirilmiştir (24).
Ga-68 PSMA PET, biyokimyasal nüks odağının saptanmasında yüksek duyarlılık ve özgüllüğe sahiptir ve hastalarda klinik yaklaşımı değiştirmektedir. 2023 yılında yayımlanmış bir meta-analizde Ga-68 PSMA PET’in biyokimyasal nüks saptanmış hastada duyarlılığı ve özgüllüğü sırasıyla %84 ve %97 olarak bildirilmiştir (25). Toplam 5 çalışmanın dahil edildiği başka bir meta-analizde ise radyoterapi sonrası konvansiyonel Phoenix sınır değerinin altındaki (PSA ≤2 ng/mL) hastalarda bile PSMA PET’in nüks saptama oranı %66-83 olarak bulunmuş, en sık lokal nüks izlenirken, onu sırasıyla lenf nodu metastazları ve uzak metastazlar takip etmiştir (26). Her ne kadar lenf nodu ve uzak metastazların gösterilmesinde Ga-68 PSMA PET, diğer görüntüleme yöntemlerinden daha üstün olsa da komşuluğundaki yoğun üriner aktivitenin varlığı, prostat yatağının değerlendirilmesini güçleştirmektedir. Bu sınırlılığı aşmak üzere, henüz mesane aktivitesi yoğunlaşmadan erken görüntüleme yapmak, diüretik sonrası görüntüleme yapmak gibi alternatifler önerilmiştir (27, 28). F-18 PSMA-1007 hepatobiliyer yolla atıldığı için Ga-68 PSMA-11’den lokal nüksü göstermede daha avantajlı olabileceği bildirilmiştir (29).
PET/MR görüntülemenin PET/BT’ye kıyasla fark yarattığı bir diğer endikasyon da lokal nüksün gösterilmesidir (Şekil 3 ve 5). Radikal prostatektomi sonrası biyokimyasal nüks saptanmış hastalarda nüks odağını göstermede Ga-68 PSMA PET/MR ve PET/BT’yi karşılaştıran 119 hastanın dahil edildiği bir çalışmada, PET/MR'ın mpMR görüntüleme komponenti ile nüks saptanmış 18 hastanın sadece yarısının PET pozitif olduğu, bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu (p=0,004) ve nüks lezyonun mesaneye olan uzaklığının PET pozitifliğini etkilediği bildirilmiştir (30). Benzer başka bir çalışmada PET/MR'ın duyarlılığı %98,8, PET/BT’nin ise %93,2 bulunmuş, lokal nüksü saptamada PET/MR’ın hem PET/BT’den (p=0,031) hem de mpMR görüntülemeden (p=0,004) daha başarılı olduğu ortaya konmuştur (31). 2024 yılında yayınlanmış bir çalışmada ise Ga-68 PSMA PET/MR'ın mpMR görüntüleme komponenti tek başına PET’e kıyasla biyokimyasal nüks saptanmış hastalarda lokal nüksü göstermede daha başarılı bulunmuştur (duyarlılık ve özgüllük PSA <1,69 ng/mL iken mpMR görüntüleme için sırasıyla %100 ve %100; PET için sırasıyla %50 ve %96; PSA >1,69 iken mpMR görüntüleme için sırasıyla %100 ve %100; PET için sırasıyla %71 ve %96) (32).
Lenf Nodu ve Organ Metastazlarının Gösterilmesinde PET/MR'ın Katkısı
Ga-68 PSMA PET hem biyokimyasal nüks olan hastalarda hem de orta-yüksek riskli hastaların primer küratif tedavi öncesi lenf nodu ve organ metastazı araştırmasında etkinliği kanıtlanmış bir görüntüleme yöntemidir. 2020 yılında yayımlanmış yüksek risk grubundaki prostat kanseri tanılı hastalarda yapılmış ProPSMA çalışmasında, Ga-68 PSMA PET/BT’nin konvansiyonel görüntülemelere kıyasla duyarlılık (%85’e karşılık %38), özgüllük (%98’e karşılık %91) ve doğruluğunun (%92’ye karşılık %65 doğruluk, p<0,0001) daha fazla olduğu bildirilmiştir (33). Ayrıca, konvansiyonel görüntüleme yöntemlerine kıyasla daha fazla hastada klinik yaklaşımı değiştirmektedir (%27’ye karşılık %5). 2023 tarihli bir meta-analizde, orta ve yüksek riskli hastalarda lenf nodu metastazını saptamada PSMA PET/BT’nin duyarlılık ve özgüllüğü sırasıyla %57 (%95 GA: %49-%64) ve %96 (%95 GA: %95-97) olarak bulunmuştur (25). Aynı meta-analizde, biyokimyasal nüks saptanmış hastalarda duyarlılık ve özgüllüğü ise sırasıyla %84 (%95 GA: %74-90) ve %97 (%95 GA: %88-99) olarak bildirilmiştir. Primer orta ve yüksek riskli hastaların %28’inde (%95 GA: %23-34), biyokimyasal nüks olan hastaların ise %54’ünde (%95 GA: %50-58) klinik yaklaşımı değiştirmektedir.
Lenf nodu ve kemik metastazlarının gösterilmesinde Ga-68 PSMA PET/MR ile PET/BT’yi karşılaştıran Freitag ve ark. (30) 26 hastanın dahil edildiği retrospektif çalışmada iki görüntülemenin benzer sonuçlar verdiği bildirilmiştir. 2023 yılında yayımlanmış bir meta-analizde biyokimyasal nüks olan hastalarda, küratif tedavi sonrası nüks, lenf nodu metastazı veya kemik metastazlarının saptanma oranı PET/MR için sırasıyla 0,92 (%95 GA: 0,77-1,00), 0,52 (%95 GA: 0,44-0,61) ve 0,20 (%95 GA: 0,09-0,35), PET/BT için ise sırasıyla 0,89 (%95 GA: 0,65-1,00), 0,51 (%95 GA: 0,33-0,69) ve 0,18 (%95 GA: 0,07-0,33) olarak bildirilmiş ve iki görüntüleme modalitesi arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır (p=0,54). Kemik metastazlarının saptanmasında Ga-68 PSMA PET, MR görüntüleme ve PET/MR'ı karşılaştıran bir çalışmada, görüntülemelerin duyarlılıkları sırasıyla %100, %75 ve %91, özgüllükleri sırasıyla %83, %96 ve %95, doğrulukları ise sırasıyla %86, %93 ve %94 olarak bulunmuş, PET’in daha yüksek duyarlılığına karşı mpMR görüntülemenin özgüllüğünün daha fazla olduğu, PET/MR'ın hastaların %13,5’inde klinik yaklaşımı değiştirdiği bildirilmiştir (Şekil 6 ve 7) (34).
Mesane Kanseri
Mesane kanseri prostat kanserinden sonra en sık ikinci ürogenital malignite olup yılda yaklaşık 573.000 kişi mesane kanseri tanısı almakta ve yaklaşık 213.000 kişi de mesane kanseri nedeniyle ölmektedir (1). Erkeklerde kadınlara oranla daha sık görülür ve sigara içmek, Schistosoma haematobium enfeksiyonu, boya, kauçuk ve alüminyum endüstrisinde kullanılan kimyasal madde maruziyetleri ve arsenik kontaminasyonu bilinen risk faktörlerindendir (1). En sık (%90) üretelyal karsinom görülürken, onu skuamöz hücreli kanserler (%6-8) ve adenokanserler takip eder. Tanıda sistoskopik biyopsi kullanılır.
Mesane kanserlerinde prognozun belirlenmesi ve tedavi planlamada mesane muscularis propria invazyonunun olup olmadığının saptanması önem taşır. Muscularis propria invazyonu olmayan (≤T1 evre; kasa invazif olmayan) kanserler mesane kanserinin çoğunluğunu oluşturur ve iyi prognozludur. Kasa invazif olmayan mesane kanserlerinin tedavisinde transüretral rezeksiyon, nüks halinde intravezikal kemoterapi, intravezikal bacillus Calmette-Guérin immünterapisi gibi tedavi seçenekleri bulunmaktadır (35). Muscularis propria invazyonu olan (≥T2 evre; kas invazif) mesane kanserlerinde ise lenf nodu ve uzak metastaz araştırması için görüntüleme yapılması önerilir ve hastalığın evresinde göre genellikle neoadjuvan kemoterapi ve radikal sistektomi veya sistemik kemoterapi uygulanır (36, 37).
Mesane kanserlerinde lenf nodu ve organ metastazını göstermede en sık kullanılan görüntüleme yöntemi BT’dir. Papiller tümörler de BT ürografi ile gösterilebilir. Ancak, BT lokal evrelemede yetersiz olup, kas invazif veya kasa invaze olmayan kanser ayrımını yapamamaktadır.
Mesane kanserlerinin tanı ve evrelemesinde mpMR görüntülemenin yeri tam olarak belirlenmemiştir (35). Mesane kanserlerinin mpMR görüntülemesi, prostat kanserlerinde de olduğu gibi, anatomik T2A MR görüntüleme sekansları ile DAG ve Gd-Dk-MR görüntülemeden elde edilen fonksiyonel görüntüleme sekanslarının beraber kullanılması ile yapılır. Farklı olarak görüntüleme öncesi mesane hareketlerini azaltmak için anti-spazmodik ajanlar verilir ve mesane optimum doluluğa ulaştırılır. PI-RADS sınıflamasına benzer şekilde, mesane tümörlerinin mpMR görüntülemesinde görüntüleme tekniği ve raporlamasında standardizasyon sağlamak amacıyla Mesane Görüntüleme-Raporlama ve Veri Sistemi (VI-RADS) sınıflaması geliştirilmiştir (38). Buna göre, VI-RADS ile tümörlerin kas invazyonu olasılığına göre 1-5 arası skorlama yapılır ve VI-RADS 4 ve 5 olarak sınıflandırılan tümörlerde kas invazyonu olasılığı yüksektir. Yapılan çalışmalarda VI-RADS ile okuyucular arası uyumun (interobserver agreement) çok yüksek olduğu (0,73-0,92) bildirilmiştir (39). Tanısal doğruluğuna dair yapılmış 2020 tarihli bir meta-analizde duyarlılık, özgüllük ve AUC sırasıyla 0,83 (%95 GA: 0,70-0,90), 0,90 (%95 GA: 0,83-0,95) ve 0,94 (%95 GA: 0,91-0,95) olarak bulunmuştur (39, 40). Aynı yıl yayımlanmış bir diğer meta-analizde ise duyarlılık, özgüllük ve AUC VI-RADS skor 4 sınır değer alındığında sırasıyla 0,77 (%95 GA: 0,65-0,86), 0,97 (%95 GA: 0,88-0,99) ve 0,92 (%95 GA: 0,89-0,94) olarak; VI-RADS skor 3 sınır değer alındığında ise 0,90 (%95 GA: 0,86-0,94), 0,86 (%95 GA: 0,71-0,94) ve 0,93 (%95 GA: 0,91-0,95) olarak bildirilmiştir (39, 41). Ayrıca pelvik lenf nodu metastazını göstermede MR görüntüleme, BT’den daha başarılıdır. Sonuçta EAU kılavuzu, kasa invazif olmayan kanserlerde transüretral rezeksiyon öncesinde ve tedavi yanıtının gösterilmesinde MR görüntüleme önermektedir (42).
F-18 florodeoksiglukozun (FDG) mesane kanserlerindeki yeri sınırlı olup, lümendeki fizyolojik üriner aktivite nedeniyle lokal evrelemede, rezidü veya lokal nüksün gösterilmesinde yetersiz kalmaktadır (43). Ayrıca, F-18 FDG PET kas invazyonunu göstermede yetersizdir, enflamasyondan rezidü tümörü veya ekstravezikal uzanım ile tedaviye bağlı değişiklikleri ayırt edemez (44). Ayrıca değişen mesane hacmi nedeniyle PET ve BT imajları arasında füzyon hataları olabilir. Ulusal Kapsamlı Kanser Ağı (NCCN) veya EAU kılavuzları F-18 FDG PET/BT’yi kasa invazif olmayan mesane kanserlerinde önermemektedir. Kas invazif kanserlerde ise EAU kılavuzu, F-18 FDG PET’in tedavi yönetiminde ek katkısı olabileceğini bildirmekle birlikte, hastalarda rutin görüntüleme olarak önermezken, NCCN kılavuzu ise evre II ve üzeri hastalıkta metastaz araştırmada önermektedir (36, 42). 2018 tarihinde yayımlanmış 14 farklı çalışmadan 785 hastanın dahil edildiği bir meta-analizde F-18 FDG PET/BT’nin preoperatif lenf nodu evrelemesinde duyarlılığı düşük [0,57 (%95 GA: 0,49-0,64)], özgüllüğü ise yüksek [0,92 (%95 GA: 0,87-0,95)] bulunmuştur (45). Kas invazif kanserlerde F-18 FDG PET ile BT’yi karşılaştıran birçok çalışmada PET’in duyarlılığının BT’den daha yüksek, özgüllüklerinin ise benzer olduğu gösterilmiştir (46). Uzak metastaz araştırmada F-18 FDG PET/BT ile kontrastlı BT’yi karşılaştıran bir çalışmada F-18 FDG PET’in duyarlılığı (%92’ye karşılık %88) ve özgüllüğü (%82’ye karşılık %50) daha yüksek bulunmuştur (47). Neoadjuvan tedavi sonrası tam patolojik yanıtı öngörmede F-18 FDG PET/BT’nin duyarlılığı ve özgüllüğü sırasıyla %75 ve %90 olarak bildirilmiştir (48). Nüks veya rezidü tümörü saptamada da duyarlılığı ve özgüllüğü yüksek (sırasıyla %94 ve %92) bulunmuştur (49). Bunların dışında, F-18 FDG PET ile moleküler görüntüleme prognostik öneme sahiptir; nüks şüpheli hastalar arasında negatif F-18 FDG PET görüntüleme sonucu olanların progresyonsuz sağ kalım ve genel sağ kalımı daha uzundur (50).
Mesane kanserlerinde PET ve MR görüntüleme birbirlerini tamamlayıcı bilgiler verir; bu sayede hem lezyonların gösterilmesinde hem de evrelemede daha yüksek duyarlılık ve doğruluk elde edilebilir (51). PET ve MR görüntülemenin birlikte kullanımı sayesinde her iki görüntülemenin sınırlılıkları aşılabilir, mesanede füzyon hataları daha nadir olur, kas invazyonu saptanabilir ve T evreleme yapılabilir, tedaviye bağlı değişiklikler ile tümöral tutulum ayrımı yapılabilir (Şekil 8) (44). Bununla birlikte, mesane kanserlerinde hibrit PET/MR görüntülemenin kullanıldığı sınırlı sayıda hasta üzerinde yapılmış az sayıda klinik çalışma mevcuttur. Bunlar arasında, 2017 yılında yayımlanmış 22 mesane kanseri tanılı hastada yapılmış pilot çalışmada, PET/MR'ın MR görüntülemeye kıyasla primer tümörün (%86’ya karşılık %77), metastatik lenf nodlarının (%95’e karşılık %76) ve pelvik diğer organ metastazları veya implantların (%100’e karşılık %91) saptanmasında daha yüksek doğruluğa sahip olduğu bulunmuştur (52). 2020 yılında 21 kas invazif mesane kanseri tanılı hasta üzerinde yapılmış bir diğer çalışmada ise primer tümörü saptamada PET/MR'ın duyarlılık ve özgüllüğü sırasıyla %80 ve %56, BT’nin ise sırasıyla %91 ve %43 olarak saptanırken, lenf nodu metastazlarının gösterilmesinde ise PET/MR'ın duyarlılık ve özgüllüğü sırasıyla %0 ve %100, BT’nin ise sırasıyla %0 ve %93 olarak bulunmuştur (53). Bunların dışında 2021 tarihinde yayımlanmış 15 kas invazif lokal ileri ve metastatik mesane kanseri tanılı hastanın dahil edildiği retrospektif bir çalışmada, F-18 FDG PET/MR ile saptanan toplam 82 metastatik lezyon arasından 22 lenf nodu metastazı, 10 karaciğer, 34 akciğer ve 12 yumuşak doku metastazının sırasıyla %77, %50, %97 ve %8’inin BT ile gösterilebildiği; geri kalan toplam 4 adrenal, kemik ve prostat metastazlarının ise tamamının BT ile de saptanabildiği bildirilmiştir (54). Son olarak, 2024 yılında yayımlanmış 40 hastalık retrospektif bir çalışmada, kas invazif kanseri saptamada F-18 FDG PET/MR'ın duyarlılık, özgüllük ve doğruluğu sırasıyla %96,7, %88,9 ve %94,9 olarak bulunurken, lenf nodu metastazlarını saptamada ise sırasıyla %80, %89,5 ve %87,5 olarak bildirilmiştir (55). Aynı çalışmada neoadjuvan tedavi yanıtını saptamada duyarlılık, özgüllük ve doğruluğu %87,5, %80 ve %84,6 olarak bulunmuştur.
Renal Hücreli Kanser
Renal hücreli kanserler (RCC), erişkinlerde primer böbrek malign neoplazilerinin yaklaşık %85’ini, tüm kanserlerin ise yaklaşık %3’ünü oluşturur. Transizyonel hücreli kanserler (%8) ve diğer parankimal tümörler (onkositoma, toplayıcı duktus tümörleri, sarkomlar) daha nadiren görülür. RCC’nin en sık alt tipi berrak hücreli kanserdir (%75), onu papiller (%10) ve kromofob (%5) alt tipleri takip eder (56).
Solid renal kitlelerin değerlendirilmesinde en sık USG ve kontrastlı BT veya daha az sıklıkla kontrastlı MR görüntüleme kullanılır. Görüntülemeler sonucunda RCC düşünülen kitlelerde konvansiyonel yaklaşımda tanısal biyopsi yerine genellikle nefrektomi veya parsiyel nefrektomi operasyonu uygulanır. Ancak bu görüntüleme yöntemleri renal kitlelerin benign-malign (iyi huylu-kötü huylu) ayrımında yetersiz kalabilmektedir. Bu nedenle, son yıllarda, hastaların risk düzeylerinin belirlenmesi ve gereksiz cerrahi girişim veya ablatif tedavilerden kaçınma amacıyla perkütan renal kitle biyopsisi daha fazla uygulanmaktadır (57). Metastatik hastalarda, komorbidite nedeniyle nefrektomi yapılamayan bireylerde, enfeksiyona sekonder kitle düşünülen olgularda, RCC dışı diğer malignitelerden şüphelenilen olgularda (örn. lenfoma, renal metastaz, vb), <3 cm kitle saptanmış ve perkütan veya laparoskopik ablasyon planlanan bireylerde biyopsi uygulanmaktadır (57, 58).
F-18 FDG’nin üriner yolla atılımı ve renal parankimde fizyolojik tutulumu nedeniyle, F-18 FDG PET/BT’nin renal kitlelerin ayırıcı tanısında ve RCC tanılı hastaların evrelemesinde kullanımı sınırlıdır (43). RCC’lerin alt tiplerinde, tümörün biyolojik, metabolik ve genetik profili gibi farklı özelliklerine bağlı olarak FDG tutulum yoğunluğu değişkenlik gösterir (43). Örneğin en sık alt tip olan berrak hücreli kanserlerde F-18 FDG tutulumu genellikle düşük düzeyde olurken, ikinci en sık alt tipi olan papiller alt tipinde ise genellikle yoğun F-18 FDG tutulumu gözlenir. RCC’de F-18 FDG PET’in tanısal performansına yönelik yapılmış bir meta-analizde, renal lezyonların RCC tanısında F-18 FDG PET için duyarlılık, özgüllük ve AUC sırasıyla 0,62 (%95 GA: 0,49-0,74), 0,88 (%95 GA: 0,47-1,00) ve 0,8509 olarak bildirilmiştir (59). Aynı meta-analizde ekstra-renal lezyonlarda daha yüksek duyarlılık [0,84 (%95 GA: 0,75-0,91)] ve AUC (0, 9388) saptanırken, özgüllük [0,91 (%95 GA: 0,72-0,99)] benzer değerlerde bulunmuştur. Yeniden evreleme endikasyonunda kullanımına dair yapılan bir meta-analizde ise F-18 FDG PET için duyarlılık, özgüllük ve AUC sırasıyla 0,86 (%95 GA: 0,88-0,93), 0,88 (%95 GA: 0,84-0,91) ve 0,9310 olarak hesaplanmıştır (60). Bu nedenle, F-18 FDG PET RCC’lerde tanıda veya lokal evrelemede önerilmezken, metastazların saptanmasında, cerrahi sonrası yeniden evrelemede ve sistemik tedavi yanıtının değerlendirilmesinde önem kazanmaktadır. Ayrıca, F-18 FDG PET, RCC’de prognostik öneme sahiptir: Tümör hücrelerinde glukoz transporter ekspresyonu hipoksi ile indüklenebilir faktör (HIF) yolağı sonucu oluşur ve F-18 FDG tutulumu HIF yolağının aktivitesini gösterir (61). Bu nedenle F-18 FDG PET, RCC tedavisinde kullanılan multikinaz inhibitörleri ve rapamisinin memeli hedefi inhibitörleri gibi hedefe yönelik ilaçlara yanıtın öngörülmesinde prognostik öneme sahiptir (61). Yüksek maksimum SUV (SUVmaks) değerine sahip tümörleri olan hastaların genel sağ kalımının daha düşük olduğu bildirilmiştir (62, 63). RCC’lerde F-18 FDG haricinde, Ga-18 veya F-18 işaretli PSMA, F-18 florotimidin, karbon-11 (C-11) asetat, C-11 kolin, F-18 florokolin, F-18 floromisonidazol, C-11 methionin, F-18 florosikrobutan karboksilik asit gibi pek çok farklı radyofarmasötiğin evreleme ve tedavi yanıtının değerlendirilmesinde faydalı olabileceğine dair pek çok farklı klinik çalışma mevcuttur (61, 64, 65, 66, 67, 68, 69).
RCC’lerde PET/MR'ın klinik kullanımına dair yapılmış çok az sayıda çalışma bulunmaktadır. Teorik olarak MR görüntülemenin daha iyi yumuşak doku rezolüsyonu sayesinde primer kitlenin gösterilmesinde daha başarılı olabileceği, aynı seansta hem PET hem de MR görüntüleme yapılabilmesi sonucu sadece N evreleme ve metastaz (M) evreleme değil, T evrelemenin de başarılı ile yapılabilmesi, daha düşük iyonizan radyasyon maruziyeti gibi avantajları bulunmaktadır. RCC tanısında tek başına MR görüntüleme ile F-18 FDG PET ve F-18 FDG PET/BT’yi karşılaştıran bir meta-analizde, duyarlılık sırası ile 0,80 (%95 GA: 0,70-0,88), 0,83 (%95 GA: 0,64-0,93) ve 0,89 (%95 GA: 0,72-0,96); özgüllük sırası ile 0,90 (%95 GA: 0,84-0,94), 0,86 (%95 GA: 0,75-0,92) ve 0,88 (%95 GA: 0,76-0,95); AUC ise sırası ile 0,93 (%95 GA: 0,90-0,95), 0,88 (%95 GA: 0,85-0,90) ve 0,94 (%95 GA: 0,92-0,96) olarak bulunmuş, MR görüntülemenin tek başına F-18 FDG PET’ten daha başarılı olduğu ortaya konmuştur (70). Ancak PET/MR, PET/BT ile kıyasla renal lezyonların benign-malign ayrımında daha başarılıdır: Abdominal insidentalomalarda F-18 FDG PET/MR ile kontrastlı F-18 FDG PET/BT’yi karşılaştıran bir çalışmada, kontrastlı PET/BT’nin belirsiz olarak sınıflandırdığı 25 renal lezyonun 16’sının (%64,0) PET/MR ile benign-malign ayrımının yapılabildiği, buna karşılık PET/MR’ın belirsiz olarak sınıflandırdığı 13 renal lezyonun sadece 4’ünün (%30,8) kontrastlı PET/BT ile benign-malign ayrımının yapılabildiği ve bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu (p=0,012) bildirilmiştir (71).
Metastatik RCC’lerde kullanılan hedefe yönelik ilaçlara yanıtın değerlendirilmesinde Katı Tümörlerde Yanıt Değerlendirme Kriterleri Versiyon 1.1 ile tümör boyutunu esas alan yanıt kriterleri yetersiz kalmaktadır. Hedefe yönelik tedavilerde tümör boyutunda azalma olmayabilir, hatta immünoterapilere yanıt veren hastalarda başlangıçta boyut artışı olabilir (psödoprogresyon). Bu nedenle RCC’lerde hedefe yönelik tedavi yanıtının değerlendirilmesinde F-18 FDG ile elde edilen metabolik yanıt kriterleri ve MR görüntüleme ile alınan fonksiyonel sekanslar (DAG, Dk-MR görüntüleme) önem kazanmaktadır. 2017 yılında başlanan REMAP çalışması, hedefe yönelik sistemik tedavi uygulanacak metastatik RCC tanılı hastalarda F-18 FDG PET/MR kullanarak elde edilecek morfolojik, fizyolojik ve metabolik görüntüleme parametreleri ile tedavi yanıtını değerlendirmeyi hedeflemektedir (72). Çalışmanın 2024 yılında yayımlanmış ön bulgularında, metastatik odaklarda heterojen FDG tutulumunun olduğu, Uluslararası Metastatik RCC Veritabanı Konsorsiyumu risk sınıflamasında göre riski daha düşük olan (favourable risk) hastalarda metabolik aktivitenin daha düşük olduğu (SUVmaks= 2,7-5,3), buna karşılık yüksek riskli hastalarda (poor risk) metabolik aktivitenin daha yüksek olduğu (SUVmaks= 5,9-25,9) bildirilmiştir (73). Çalışma halen devam etmektedir. Bunun haricinde PET/MR kullanılarak yapılan radiomics analiz ile tedavi yanıtını ön görmeyi ve tümör anjiogenezini belirlemeyi amaçlayan sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır (74, 75).
Sonuç
PET/MR'ın, prostat kanserlerinde primer tümörün gösterilmesinde, T evrelemesinde ve rezidü veya nüks hastalığın gösterilmesinde PET/BT ve mpMR görüntülemeye kıyasla daha başarılı olduğu bildirilmiştir, ancak N ve M evrelemede belirgin bir üstünlüğü gösterilememiştir. PET/MR görüntülemenin hastaya göre şekillendirilebilen ve şüpheli alana yönelik farklı ayrıntılı görüntüleme sekanslarının kullanılabildiği bir görüntüleme yöntemi olduğu ve prostat çalışmalarının çoğunda mpMR görüntüleme ile yalnızca primer prostat lojuna yönelik ayrıntılı görüntüleme yapıldığı göz önünde bulundurulduğunda mevcut çalışmaların metastaz evrelemesinde PET/MR'ın gerçek performansını azımsayabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Mesane kanserlerinde ve RCC’lerde ise PET/MR kullanımına dair az sayıda çalışma bulunmakta olup yeni çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. PET/MR'ın testis ve penis kanserlerinde kullanımına dair yeterli veri bulunmadığından bu tümörlere mevcut derlemede yer verilmemiştir.